✍️ BIRAK YAŞASIN

Adamın biri Erzurum/Pasinlere (Hasankale’ye) gider. İşi her neyse halleder geriye dönmeye karar verir. Dönecek dönmesine de, tren bileti alacak parası yoktur.

Düşünür taşınır sonunda bir çıkış yolu bulur. Bir tane ocak tuğlası bulur, tuğlayı ezip toz haline getirir. Gazete kağıtlarının içerisine belli miktarlarda doldurduğu tuğla tozlarını pire ilacı diye satmaya karar verir.

Tren garında başlar bağırmaya: “Pire ilacı, pire ilacı diye…

Yaşlı bir amca birtane alıp adama sorar:

-Yiğenim, bu ilacı nasıl kullanacağız?

Adam cevap verir:

-Amca, pireyi yakalayacaksın, sağ yanının üzerine yatıracaksın, ayaklarını bağlayacakasın, bu tozdan pirenin gözüne iki damla dökeceksin. der…

Yaşlı adam yine devam eder

-Ölürmü yiğenim?

-Ölür amaca ölür

-Yiğenim ya ölmezsse?

Genç adam cevap verir

-Amca, eğer ölmezsse bırak yaşasın!

Bu gün vicdan sahibi sayfa arkadaşlarımdan birisinin bir paylaşımına denk geldim.

Kamusal alanda bir lambanın gece, gündüz fark etmeksizin aylarca yanması vicdanına dokunmuş. İdarecesinden tut hizmetlisine kadar ricada bulunmuş ama ne yazıkki lambayı söndürtürememiş… Paylaşımında yardım istiyor, “bu işi nasıl haldeyim” diye…

Pek tabi benimde hassas olduğum bir konu olduğu için hemen dikkatimi çekti…

Ne yazık ki benimde benzeri müşahedelerim olmuştur, lambayı gölgede bırakacak türden…

Lamba ve ötesi desek daha doğru olacak.

Neyse, arkadaşımın paylaşımının altına üsteki komik bir o kadar da ders niteliğinde ki diyaloğu yazıp ve altına şu notu düştüm.

“BIRAK YAŞASIN”

(Memleket yangın yeri, bırak o da yansın)

AHİ ERVAN

✍️

Eski zamanlarda ortalama her esnaf dükkanın da bir gazete, baş ucu kitabı diyeceğimiz türden bir ve ya bir kaç kitap bulunurdu. İlkokul mezunu bir esnafın bile genel kültürü ve Adab-ı muhaşereti üniversite okumuşlarla denk gelirdi… Hatta, fazlası var, eksiği yoktu..

Böyle bir esnafın veya sanatkarın yanında yetişmek beş fakülteye bedeldi…

Çünkü; sürekli okurlar, okuduklarını uygular, sevgiyi, saygıyı, hoşgörü, tevazuyu uygulamalı gösterirler di.

Belki mektepli değillerdi ama mükemmel alaylıydılar…

Yani, hayatları, tecrübeleri kitaplardan ibaret değildi. Okumasını bilenlere her biri bir kitaptı…

Gelelim çıraklara….

Bir çocuğu bir ustanın yanına verdiklerinde “Eti senin kemiği benim” denirdi. Mealen: “Al bunu adam et, bana ver” di…

Çırakta Ustaya baba gözüyle bakar, öylede saygı gösterirdi.

Askerliğinden, dükkan acıp, evlenip yuva kurancaya dek elini üzerinden çekmez di…

Askerliğini yapmış, evlenmiş barklanmış birisi ustasının icazeti olmadan dükkan bile açmazdı.

Elleri öpülesi meslek ustalarının doktrinin dışına asla çıkmazlardı.

Şimdi; İstisnalar müstesna, her ustanın elinde bir telefon, her çırak başına buyruk, ne edep var, ne adap var, ne saygı, ne de sevgi…

“Bakırı döversin edersin yatsı, etrafını kıvırırsın yaparsın tepsi” kabilinden..

Bütün bu güzel hasletler tarihin tozlu raflarında yerini aldı…

Ben, buradan beni yetiştiren ustam ve onun şahsında Ahi Ervran kültürünü yaşayan ve yaşatan tüm ustalarımıza en kalbi duygularımla selam ve hürmet ederim…

EYLÜL

Bazen senesine, bazen hissesine, bazen sinesine, bazen nefesine, bazen sesine, Eylül düşer insanın gazel ve hüzün kokuları içerisinde…

Bazısının ölürcesine üzerine, bazısın da öylesine çenesine düşer, Eylül!

Kimisine maddi bir mevsimin başlangıcı, kimisine manen bir tefekkür ve inzivâ halidir Eylül!

Eylül, senenin yaşının kemale erdiği, bilge ve aksakallı bir aydır; Ders verir, öğüt verir anlayana…

Firkat’idir İlkbaharın, yazın.

Kopuştur çiçekten, cimenden, kuş cıvıltılarından…

Ve bu gün; Sene’me, sineme, nefesime, sesime gazel ve hüzün kokuları içerisinde bir “EYLÜL” düştü….

Tüm gönül dostlarıma Eylül’ce gazel kokulu akşamlar dilerim.

1 Eylül 2022

GÖZLERİN

Bi “GÖZ” şiiride benden olsun…

Nasıl anlatılır, nasıl söylenir?
Ruhumu Turan’a bağlayan nehir gözlerin!
Fatih’in rüyası İstanbul denir,
Dünyanın başkenti şehir gözlerin!

O gözler ki beni bende ben eder,
Gündüzleri şems olur, geceler kamer,
Ne elem bırakır, ne de gam keder,
Yürekten tutmakta mahir gözlerin.

Gözlerinde on asırlık özlem var,
Bakışında bin bir çeşit gizem var,
Göz pınarında ab-ı hayat,zemzem var,
Batıni değil batıni, zahir gözlerin.

08-06-2022 Hüseyin Karaca

ESKİCİ

Bir “ESKİCİ” şiiri de benden olsun.

Hele dur eskici dur bekle beni,
Şurada yarım asırlık aldanışım var,
Ne eski sayılır ne de çok yeni,
Hayal kırıklığından sarsılışım var.

Bir de güven duygum var, o da çok eski,
Üzerinde tepinmişler, kuruş etmez ki,
Kimi çakal eniği kimisi tilki,
İnsan sanıp sanıp, inanışım var.

Sevdikçe canımı yaktı kavurdu,
Aldı küllerimi saldı savurdu,
Ne bir aman verdi,nede az durdu,
Kesintisiz acıya katlanışım var.

Heyhat nerde kaldı siyah saçlarım,
Güzel bakıp, güzel gören o bakışlarım,
Zemheriye inat gül derleyen kışlarım,
Dost ağlarken yedi sene gülmeyişim var.

Kıymeti kalmadı artık bunların,
Ağustosta gölge eden çamların,
Sultanlara konak olan hanların,
Duvarına vefa yazan serzenişim var.

Yerlerine mandal versen de olur,
Yükseğe asayım olmasın çamur,
Her zaman başı dik, her zaman vakur,
Bir tek bunu vermem asil davranışım var.

26 Ağustos 2021 Hüseyin Karaca

VAY DÜNYA VAY

VAY DÜNYA VAY…

Vay ki dünya vay, vay seni emi,
Eşeğe kravat takmadın mı sen.
Üzerinde saltanat sürdü bunca harami,
Mazlumu alev alev yakmadın mı sen.

Hep zülüme el verdin gizli aşikar,
Zayıfı güçlüye eyledin şikar,
Ne kadar puşt varsa oldu bahtiyar,
Köşelerden gizli gizli bakmadın mı sen.

Dalkavuklukta sende geçerli akçe,
Serçeyi bir anda kartal yapar sinsice,
Baş köşede beslenirler böylece,
Bu düzenbazlara madalya takmadın mı sen.

Hakkı savunanı hazetmedin hiç,
Başının tacıdır üç beştane piç,
Sana itimat edip tapanlar hariç,
Dik duranı yüzünün üstüne yere çakmadın mı sen.

Arslanı kediye boğdurdun çok kez,
Sayısı sayılmaz sonu bilinmez,
Tarihe not bunlar billah silinmez,
Yeter artık yeter bıkmadın mı sen….

19 Aralık 2021 Hüseyin Karaca

GÜLDÜK İŞTE

Güldük işte…

Ne bileyim, belki yanlışlıktan, belki kalabalıklar içerisinde yanlızlıktan, güldük işte…

Belkide acıların gözlerimize vermiş olduğu yanlış komutlardan, ağlanacak bunca şey varken ağlanacak halimize, güldük işte…

Hani en can sıkıcı anlarda güleriz ya; kahrımızdan, belkide öyle bir cenderede, güldük işte…

Belkide o an gözlerimize cigara dumanı kaçmamıştı, ekmek arası kuru soğan çekmemişti canımız, güldük işte…

Belkide gülümsedik bütün olumsuzluklara, düşman çatlatırcasına, içimiz kan ağlarcasına, güldük işte….

Belkide biz hep güldük, siz hep dikenlerimizi gördünüz. Belkide bakıp göremeyen halinize, güldük işte…

12-02-2022 Hüseyin KARACA

DUYURU

Kitabımız “KIZIL SEVDA” Taş Medrese ve Bozkır yayın evlerinin üst kuruluşu olan www.mnyayincilik.com www.garantikitap.com www.kitapistiyorum.com imge.com.tr internet sitelerinden satışa sunulmuştur.

YAPMAYIN…

Madem can vermeyi bilmiyorsunuz,

Şeytan olup dost taklidi yapmayın.

Kurdu hor görüp köpeklerle dolaşıyorsunuz,

Çakal gibi post taklidi yapmayın.

Her kemiğin peşinden ağıtlar yakıp,

Yola çıktığını yolda bırakıp,

Manayı unutup maddeye tapıp,

Zifiri karanlıkta kurt taklidi yapmayın.

Adım adım hedefe yürüyor gibi,

Hedefi on ikiden vuruyor gibi,

Verdiği her sözde duruyor gibi,

Namert olup mert taklidi yapmayın.

Kalabalıkta cengaver yalnızken kedi,

Yiğitlik konuysa vermez kredi,

Zannedersin kılıç arslandır kendi,

Yumuşak olupta sert taklidi yapmayın.

Sevginizde riya varsa sevmeyin,

Yakmıyorsa yakmıyorsa sevdim demeyin,

Katili olmayın papatyanın çiçeğin,

Fahişe gibi aşk taklidi yapmayın.

BİR MELEĞİN ARDINDAN

Her sabah her akşam büyük özlemle,
Halim hatırımı soranım gitti.
Küçük olsa dahi büyük önemle,
Sinemdeki yaramı saranım gitti.
 
Sesi dahi bin derdime devamdı,
Yüreğimde hiç bitmeyen sevdamdı,
Gök kübbede hoş bir sedası kaldı,
Ardımda dağ gibi duranım gitti.
 
Gizlesem de bilirdi her bir derdimi,
Ben bile bilmezdim öyle kendimi,
Öyle içten yakarırdı öyle samimi,
Duâ ile dertlerimi on ikiden vuranım gitti.
 
Bir çocuk misali naz ederdim naz,
Ne bir serzeniş duydum nede itiraz,
On gün oldu on gün büyüdüm biraz,
Dört bir yanı mağrur devranım gitti.
 
Sabrı derya deniz umman dı umman,
Hoş görüsü zannedersin asuman,
Yollarıma sis çökünce olurdu hep tercüman,
Hamim, canım, anam sultanım gitti.
 
1 Eylül 2020 Hüseyin KARACA