Reis

Saçına akları erkenden düşer,

Kar yağar başına tezden reisin.

Bir Mehmet şaadet şerbeti içse,

Sel olur gözünde yaşı reisin.

Ha ağlar dediysem boşuna değil,

Dünyanın anlamsız işine değil,

Dilberin,yosmanın kaşına değil,

Vatanı düşünmek işi reisin.

Hüseyin Karaca yazdı: İbretlik bir fıkra

İBRETLİK BİR FIKRA

Adamın biri ölen köpeğini müslüman mezarlığına gömer, o beldede yaşayan ahali adamı kadıya şikayet ederler.

Kadı adamı huzuruna çağırır ve sorar.

-Niçin köpeğini insanların olduğu mezarlığa gömdün.?

Adam cevap verir:

-Efendim köpeğin vasiyeti vardı.

Kadı celallenir ve derki:

-Manyakmısın bre adam köpekte vasiyetmi edermiş.?

Adam:

-Efendim bi dinleyin, köpek aynı zamanda dediki; “Kadıyada on altın vereceksin”

Bunu duyan kadı fikrini değiştirip adama her hangi bir cezai müide uygulamaz. Bunu duyan ahali kadıya tepki gösterir.

Kadı, kendisine tepki gösterenlere şöyle der:

-Ben biraz araştırdım rahmetli köpek Asab-ı Keyfi mağarada bekleyen kıtmırın soyundan geliyormuş.

Ve din morfinini enjekte ederek beyinleri uyuşturan kadı, emeline ulaşmış.

Günümüzde de bu tarz hadiseler,irili ufaklı demiyeceğim malesefki İRİ İRİ karşımıza çıkmaktadır.

Fatih Sultan Mehmet Han der ki:”Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür.”

Umarım çıkar uğruna; Aklımızı, ahlakımızı, adaletimizi, devletimizi öldürmez ve milletimizi böldürtmeyiz.!

Selam ve hürmetlerimle.

Hüseyin Karaca yazdı: ERZURUM

Kıymetli Gönül Dostlarım ;

Sizlere bir çok kadim medeniyete ev sahipliği yapmış Selcuk’lu şehri Dadaşlar diyarı Erzurum’dan bahsedeceğim.

 Erzurum, sosyo-ekonomik ve kültürel manada Doğu Anadolu’nun göz bebeği konumundayken son 15-20 yıllık süreçte başta ekonomik olmak üzere maalesef ki ciddi manada kan kaybetmektedir. Ekonomizmimizin bu şekilde hızlı irtifa kaybetmesinin başlıca sebeplerinden birisi işsizlik olup işsizliğin en önemli nedenlerinden birisi ise istihdama dayalı yatırımların birer birer şehrimizi terk etmesi olarak gösterilebilir.Bu istihdam daralmasının sebebi ise destekle yol alması gereken olası bir teşebbüse gerek siyasilerimizin, gerek bürokrasimizin kayıtsız kalışından başka bir şey değildir. Bununla birlikte zaman zaman dile getirmiş olduğum bir konu da bu memleketten alınan verginin, ısınma giderlerinin, SSK primlerinin hakkaniyet sınırlarını zorlaması. Şöyle ki; Yılın çok büyük bir bölümünü kış mevsimi olarak geçiren bu şehrin insanları olarak, burada kışın nasıl çetin geçtiğini bizler biliriz. Esnafın iş hacmi ve getirisinin yarı yarıya düştüğü, memurun ve işçinin kışı atlatabilmesi için en az batıyla mukayese edersek yakıt, giyim, kuşam’ın 2-3 katı bir bütçeyle baharı gördüğü bir coğrafyadan bahsediyorum. Ve bu konuyu ve benzeri konuları yüksek sesle haykıracak kimsemizin olmadığı tarihsel ve talihsiz bir gerçeğimizdir. Bu manada; Sahipsiz şehir Erzurum dersek yalan olmaz.!

 Büyük Mütefekkir Alvar İmamı Muhammed Lütfi Hazretlerinin buyurduğu gibi ‘’Mevla’ya emanet olsun Erzurum’’ Mübarek bu günleri görerek mi söyledi bu sözleri bilinmez, ama büyük bir ihtimal öngörmüş olsa gerek ki; En Emin’e emanet etmiş.

 Gelelim kültürel gerçeğimize. Kültürel konuda da maalesef ekonomide olduğu gibi sınıfta kalıyoruz. Son yıllarda ciddi mana kültür emperyalizmine maruz kalan şehrimiz, taban tabana zıt olduğumuz yabancı kültürlere kapı aralar duruma gelmiştir. Oysa ki biz; Köylü kızıyla oynar, Dün gece yar hanesinde ile efkarlanır, Teyo pehlivanı ile gülerdik. Şimdilerde ise; Arabada beş, evde on beş ile oynar, yabancı slov müzikle efkarlanır, tv ekranlarından dilimizi katledenlere güler olduk… Ne oldu da biz böyle bir savrulma yaşıyoruz.? Bu soruya kendi tecrübelerimden yola çıkarak cevap vermek isterim. Kıymetli gönül dostlarım; Çevremizde ki eş, dost, akraba cenazelerinden dolayı hemen hemen haftanın birkaç gününü kabristanlarda geçiren bir kardeşiniz olarak her defin esnasında gözümde mevtayla ilgili hatıralar canlanır. Ve naaş defnedilirken onunla birlikte o toprağa neler gömdüğümüzü hesaplarım. Bir mahallenin bir büyüğü gömüldüğünde onunla birlikte o toprağa örfümüzü, adedimizi ,gelenek ve göreneklerimiz gömdüğümüzü gözümde canlandırır derin derinden bir ah çekerim. Çünkü geriye baktığımda o belde de o geleneği, göreneği, örfü, adedi ve o kültürü yaşatacak kimse kalmamıştır. “Eyvah…!” derim.. Eyvah biz bu toprağa 90 yaşında bir ihtiyarı değil, neler gömdük neler bir bilseniz. Şimdi buradan yola çıkarak güzel şehrimiz Erzurum’umuz da kaybetmeden önce kıymetini bilmemiz gereken bireyler var. Ve gene kayıtsızlık ve yabancılaşmadan dolayı faaliyetlerine son veren/son verme aşamasına gelen ,cemiyetler ve sivil toplum kuruluşları var. Buradan tüm hemşerilerimize sesleniyorum lütfen ama lütfen bu gibi kuruluşlara ve kültür elçiliği yapmaya kendini adamış bireylere sahip çıkıp özümüze doğru topluca bir rejenerasyon sürecine girelim..İnanın bazı şeylerin telafisi imkansız ve tekrarı yoktur.

 Bir başka değinmek istediğim konu ise her geçen gün sosyal yönümüzün zayıflaması. Teknolojinin hızla geliştiği dünya ve ülkemizde bizde nasibimize düşeni fazlasıyla aldık gibi. Elbetteki globalleşen dünyamızda teknoloji olmazsa olmazlarımızdan . Ancak ülkemizde olduğu gibi şehrimizde de sosyal ve içtimai hayatımıza ciddi mana olumsuz etkileri olmuştur. Sosyal hayatımız tamamen sosyal medyadan ibaret hale gelmiştir. Artık doğumlarımız da düğünlerimiz de taziyelerimiz de sosyal medya üzerinden. Akraba ve komşu ziyaretleri sosyal medya üzerinden. Tesellilerimiz, temennilerimiz, teşekkürlerimiz.. Yüz yüze görüşüp hem hal olacağımız ne varsa sosyal medya üzerinden. Savruluyoruz dostlar… Bir bilinmeze doğru savruluyoruz…Birebir iletişimden sanal sosyaliteye doğru. Komşuluk ilişkilerinin her geçen gün, her geçen gününü arattığı bir dönemden geçiyoruz. 10 dairelik bir apartmanda tanıyabileceğimiz komşu sayısı 3 geçmeyen komşuluklar yaşıyoruz. Birbirinin hastalığından, sağlığından, hüznünden, neşesinden bir haber komşular olduk. Ben, çocukluğumdan hatırlarım bir mahallede cenaze olduğunda haftalarca o mahallede hiç kimse radyo dahi dinlemezdi, taziye sahibiyle birlikte yas tutulurdu. Beraber ağlanır, beraber gülünürdü. Acımız bir, kederimiz bir, kaygılarımız bir, sevinçlerimiz bir yaşanırdı. Şimdi bunlar tamamen bitti dersek haksızlık olur. Ama her geçen gün de unutulmaya doğru adım adım giden bu güzel hasletlerimiz, bizleri böyle bir endişeye sevk ediyor. Oysaki; Efendimiz Aleyüselatüvesselam Mirac’a yükselip geri döndüklerinde şöyle buyurdular; ‘’Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; ben (Allah’u Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.’’ Yaşamımızın merkezine referans olarak Hazreti peygamberi ve İslam’ı koyduğumuz da insani ve İslami çizgiden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyoruz. Başta şahsım olmak üzere Hazreti Peygamberin hayatını ve Yüce kitabımız Kuran-ı kerimi Türkçe olarak hatim edip hayatımıza tatbik etmemiz lazım.

 Kıymetli gönül dostlarım; Benim bu yazım, metrolojide teknolojik cihazlarla önceden tespit edilen şiddetli yağış ve sel uyarısı olsun. Sosyal, ekonomik ve kültürel manada etkisini arttıran bu lodos tsunamiye dönüşmeden kendimize gelmemiz dileklerimle. Palandöken Gelişim Derneğinin özverileriyle ilk sayısı çıkan bu derginin ülkemize ve şehrimize hayırlı olmasını Cenb-ı Allahtan niyaz eder, tüm hemşerilerimizi en kalbi duygularımla selamlarım.