KAYBOLDUM

Daldım gittim otuz sene evvele,
Gözlerinin siyahında kayboldum.
Bilemedim ne ara geldim bu hale,
Gidişinin eyvahında kayboldum.

Ah çekerdim, vah çekerdim uğruna,
Kim dayanırdı ki bu insafsız vurguna,
Şiir içip içip her gün oldum zilzurna,
Firkatinin sabahında kayboldum.

Seni kaybedince ben çok şey kaybettim,
Kendi karanlığımda kayboldum gittim,
Yazana değilde sebepkare kahrettim,
İsyankar oldum da günahım da kayboldum.

21 Haziran 2024 Hüseyin Karaca

TÜRKİYE ve TÜRKLÜK

Gündeme dair iki kelam:

Kendisine Türkiyeli
Deli demez vallah deli,
Ne mutlu Türküm diyeli,
Bir asırdan fazla oldu

Ne istersiniz vatandan,
Bedel ödeyip yatan dan,
Hokkabazdan şarlatandan,
Hesap sormak farz-ı kati oldu.

Ekmeğini yiyyip içip,
Nimetleriyle geçinip,
Türke çirkin gömlek biçip,
Yakasından tutan oldu.

Türklük, şereftir şandır,
Türk eşittir Müslümandır,
Ümmet için akan kandır,
Ekmeğini banan oldu.

İslamdır muhakak en ulu sancak,
Bu uğurda ölen Türklerdir ancak,
Ebediyen bu yurt Türkçü kalacak,
Aksini iddia edip mefta olanlar oldu.

İrili ufaklı hain ordusu,
Sarmış hepsini Türklük korkusu,
Hudutları kaplamış köpek kokusu,
Tasması elinde kalanlar oldu.

Su içtiği kabın içine edip,
Aynı suyu içer demi ne garip,
Sonrada kurt postuna gizlenip,
Çıkıp köpek gibi mızlayan oldu.

21 Haziran 2024 Hüseyin Karaca

AMCAM ve MUCİZE

✍️ AMCAM ve MUCİZE

Askerden yeni geldiğim yıldı, rahmetli amcam Dilovası’nda Çolakoğlu demir fabrikasında kendi arabasıyla çalışıyordu.

Erzurum’da kış şartları ağır olduğu için aynı fabrikada bana da iş ayarlayıp beni yanına çağırdı.

Amcamın çağrısına bigane kalmayıp bindim otobüse düzdoğru Gebze’ye gittim. Gittiğim günde hemen iş başı edip Enter marka bir kamyonda işe başladım…

Arabayla demir fabrikasında eriyen demirlerin atık maddesi olan cürufları fabrika dışında bulunan döküm alanına çekiyordum…

Dolu boş kantara girip kantar fişlerini biriktirip ay sonunda hesap görürdük….

Neyse, bir gün yine arabayı sıcak cüruf yükleyip kantara geldim, tam 18 ton civarında bir yük mevcuttu arabada, o teknolojide bir araç için fevkalade fazla bir yüktü…

Fabrikanın çıkışı bayağı bir dik rampa ve inişide öyle… Birinci vites rampayı ölü diri çıktım, tam inişe dönmek üzere 1. vitesten 2. vitese atacağım sırada vites kolu şanzımanın üzerindeki yuvadan çıkıp elimde kaldı. Araba 18 tonla yeniş aşağıya döndü ki sormayın gitsin… Vites yok, havalar boşaldı firen tutmuyor, elimde bir tek direksiyon kalmış…

Bu arada döküm alanı rampanın bitiminde sol tarafta, az ilerisi E 5 karayolu, eğer arabayı durduramayıp E 5’e çıksam su gibi akan yolda kaza değil katliam olacak!

Bir yandan bildiğim bütün duaları okuyor, diğer taraftan tabiri caizse gemiyi sağ selim bir şekilde limana çekmem gerekiyordu…

Rampanın bitimine yakın bir yerde yolun sağına hemüz yeni dökülmüş bir toprak yığını gözüme çarptı, hiç tereddüt etmeden direksiyonu kırdım toprak yığınına doğru. Araba öyle bir çarptı ki toprak yığınına, vücudum öyle bir çarptıki ön cama parişan oldum. Ama araba durmuş, ayaklarım titriyor bir türlü arabadan inemiyorum…

5-10 dakika sonra kendime gelip, hurda götüren bir arabaya binip fabrikaya gittim. Gece geç saatler olmasına rağmen amcam çalışıyordu… Amcama durumu anlattım, dediki; “Geç yat yat dinlen, yarın gider bakarız”

Sabah amcamın arabasıyla arabanın yanına gittik…

Amcam ellerini kaldırıp”Allah’ım sana şükürler olsun” dedi… Küçük bir şaşkınlık yaşadım, amcam, kazayı bu kadar ucuz atlattığımamı şükür etti, yoksa başka bir şeye mi diye…

Ve başladı konuşmaya:

“Hüseyin, iki gün önce arabayla bu toprağı döküm alanına götürüyorum, tam burada arabanın lastiği patladı kriko kaldırmayınca bende toprağın bir kısmını damper yapıp buraya boşalttım”

Belkide o lastik patladığında amcam ne kadar kızmıştır, yeğeninin ve bir sürü mahsunun hayatını kurtaracağını bilmeden…

Belkide “Sizin hayır sandığınız şer, şer sandığınız şeyde hayır vardır. Allah(c.c.) bilir, siz bilmezsiniz.” ayeti kerimesi ilham olmuştu amcama… Allah bilir…

Tam bir mucize yaşamıştık amca yeğen…

Hayatımın her alanında hep mucizem olmuştur amcam, ruhu şad, mekânı cennet olsun…

Rahmet, minnet ve büyük özlemle…

✍️ BIRAK YAŞASIN

Adamın biri Erzurum/Pasinlere (Hasankale’ye) gider. İşi her neyse halleder geriye dönmeye karar verir. Dönecek dönmesine de, tren bileti alacak parası yoktur.

Düşünür taşınır sonunda bir çıkış yolu bulur. Bir tane ocak tuğlası bulur, tuğlayı ezip toz haline getirir. Gazete kağıtlarının içerisine belli miktarlarda doldurduğu tuğla tozlarını pire ilacı diye satmaya karar verir.

Tren garında başlar bağırmaya: “Pire ilacı, pire ilacı diye…

Yaşlı bir amca birtane alıp adama sorar:

-Yiğenim, bu ilacı nasıl kullanacağız?

Adam cevap verir:

-Amca, pireyi yakalayacaksın, sağ yanının üzerine yatıracaksın, ayaklarını bağlayacakasın, bu tozdan pirenin gözüne iki damla dökeceksin. der…

Yaşlı adam yine devam eder

-Ölürmü yiğenim?

-Ölür amaca ölür

-Yiğenim ya ölmezsse?

Genç adam cevap verir

-Amca, eğer ölmezsse bırak yaşasın!

Bu gün vicdan sahibi sayfa arkadaşlarımdan birisinin bir paylaşımına denk geldim.

Kamusal alanda bir lambanın gece, gündüz fark etmeksizin aylarca yanması vicdanına dokunmuş. İdarecesinden tut hizmetlisine kadar ricada bulunmuş ama ne yazıkki lambayı söndürtürememiş… Paylaşımında yardım istiyor, “bu işi nasıl haldeyim” diye…

Pek tabi benimde hassas olduğum bir konu olduğu için hemen dikkatimi çekti…

Ne yazık ki benimde benzeri müşahedelerim olmuştur, lambayı gölgede bırakacak türden…

Lamba ve ötesi desek daha doğru olacak.

Neyse, arkadaşımın paylaşımının altına üsteki komik bir o kadar da ders niteliğinde ki diyaloğu yazıp ve altına şu notu düştüm.

“BIRAK YAŞASIN”

(Memleket yangın yeri, bırak o da yansın)

ARIZA ADAM…✍️

Oturduğu yerde çıldırdı gene,
Derinden derine bir ah çekti arıza adam…
Çoğu zaman kendini koydu elin yerine,
Sağlam ayağıyla sekti arıza adam…

Ne bulduysa attı içerisine,
Yaktı bir sigara delicesine,
Yanlışın ceddine sülâlesine,
Saydı sayıştırdı arıza adam…

Kimine beşik oldu, kimene tabut,
Bazen güneş oldu, bazende bulut,
Zalime hüsrandı, mazluma umut,
Merhamete kanat çırptı arıza adam…

Sırtında sayısız hançer yarası,
Doktorda tabibipte yoktu çaresi,
Şimdi söylemenin geldi sırası,
İğrendi devrana kustu arıza adam…

Unutmadı hiç bir şeyi unutmaz,
Gerçeğiyle üzer, yalan ile avutmaz,
Hakkı bırakıpta hak yiyeni savunmaz,
Vicdanı terazi arıza adam…

Soğuk pınarından içmeyen yoktur,
Gönül köprüsünden geçmeyen yoktur.
Ektiği gülleri biçmeyen yoktur,
Yinede uslanmaz arıza adam..

Yırtık heybesinde hep umut vardı,
Dört bir etrafını harami sardı,
Geriye yaralı bir gönlü kaldı,
Ah çekip inledi arıza adam…

Vurdular sinsice gönül evinden,
Kahpece namerçe tam ensesinden,
Vurgun yedi vurgun merhametinden,
Tövbe etti güvene arıza adam…

21 Ocak 2024 Hüseyin Karaca

SİNAN BAŞKAN

Bu şiirim sana hediyem olsun,
Her satırını, her kıtasını duy Sinan başkan.
Sana kıyanlar ıslah değil, kahrolsun,
Yüreğimize kor oldun oy Sinan başkan…

“Düşman kör nişancıdır” derler, bu yaren işi,
Zaten Bozkurta işlemezdi çakalın dişi,
Çarşanbadan beli idi Perşenbenin gelişi,
Mertliğin canına mal oldu vay Sinan başkan…

Bak şimdiden bir yıl geçti aradan,
Vicdanı olan iflah olmaz bu amansız yaradan,
Vicdan fukaralarını kahreylesin Yaratan,
Kahpelik edenlere baş kaldırmak bizde huy Sinan başkan…

Dişlerimiz sıka sıka kırıldı,
Düşlerimiz tam ortadan yarıldı,
Ne teselli eden oldu ne yaramız sarıldı,
Matem bizde bir gün değil ay Sinan başkan…

O iki yavrunun göz yaşları boğsun sebepkarları,
Allah’sız ,kitapsız, sahtekarları,
Her iki cihanda yansın canları,
Kendini Kerbelada Hüseyin’den say Sinan Başkan…

Burada acı var, elem var, gam var,
Her yürekte sen var sonsuz dram var,
Eminim cennette şimdi bayram var,
Bize göz yaşı düştü sana toy Sinan başkan….

01:01:2023 Hüseyin Karaca

Şahadetinin 1. Yıl dönümünde Rahmet, minnet ve şükranla anıyorum… Yiğit ruhun şâd olsun…

✍️ MAŞERİ VİCDAN BAKIN NE DİYOR!

Maşeri vicdana bir kulak verin,
İmralı’daki kuduz köpek asılsın diyor…
Yönünüzü birazıcık halka çevirin,
Devlete baş kaldıran başlar kesilsin diyor…

İğdam gelsin iğdam, durmasın gelsin,
Dili uzayanın dili kesilsin,
Herkes had bilsin, hudud bilsin,
Bilmeyenler zindanlara basılsın diyor…

Mehmedime bir tek kurşun sıkanın,
Sinemizi alev alev yakanın,
Mikrofonda Seloya selam çakanın,
Kulağını büküp sesi kısılsın diyor…

Kahpece pusular kuran kahpenin,
Peşinden gidenin çanak tutanın,
Adeleti şaşmaz üçgen sehbanın,
Bir şehide on bin mezar kazılsın diyor…

Bir de geçmişi var bütün bunların,
Sayın diyen, bayım diyen kulların,
Gözlerinin iliştiği ovaların dağların,
Zirvesine “Ne Mutlu Türk’üm diyene” diye yazılsın diyor…

23 Aralık 2023 Hüseyin Karaca

✍️ AMCAMIN SİMİTLERİ…

✍️ AMCAMIN SİMİTLERİ…

Ortaokul 1. Sınıf öğrencisiyim. Bizim zamanımızda eğitim öğretim sezonun da bir kez tatil olurdu, o da Şubat ayının onbeşine denk gelir, onbeş tatil denirdi… Tabi eski kışların soğuk tatilleri hariç… Öyle kar yağardı ki adam boyu,soğuğuda ona göre, eksi 30-40…

Yine bir onbeş tatil, dısarıda en az 25-30 derce soğuk, kar büyük adamların ölçü birimine göre adam boyu… Ve öyleydi de sabah kalktığımızda evin kapısı açılmaz durumda olurdu kardan… Bende 50 metre kare gecekondu evimizde sobanın başında, mandalina, portakal kabuklarını sobanın üzerine dizip o mis kokulu ortamda tatilin keyfini çıkarıyorum…

Rahmetli amcamda bir simit fırınında çalışıyor, sabah 3’de, 4’de fırına gidiyor önleden sonra eve geliyor. Yine bir gün amcam diş dişe vurarak işten geldi bense sobanın başında keyf ediyorum.

Amcam biraz ısındıktan sonra bana dönerek tatlı sert biçimde:
“Senin emsallerin ev gecindiriyor,sen sobanın başında pinekliyorsun”

Hemen cevap verdim

“Amca, ne yapıyım ki,?”

Amcam:

“Yarın fırına geleceksin, sana simit verecem götürüp satacaksın” dedi…

Ertesi günü üşengeç adımlarla Cennet çeşmesinin üst tarafında amcamın çalıştığı fırına gittim. Amcam 10-15 adet simidi bir tepsinin içine koyup elime tutuşturdu… “Bunları sat sonrada eve geç” dedi…

Gürcü kapı semtine doğru üşüyerek, üşenerek, utanarak Şener Şen’in”Züğürt ağa” filminde “Domates domatess domatesss” diye bağırdığı sahneyi bilmeyeniniz yoktur. Bende başladım “Simit simitt simittt” diye bağırmaya… Sattıkça sesim daha gür çıkmaya, utanangaçlığımı üzerimden atmaya başladım….

Neyse ben 15 tatilimi simit satarak geçirdim… Tatilin sonunda ne fırın para aldı, ne de amcam… Bütün parayı semaye yi de ve kârı da bana verdiler…

Çok sonradan bir şeyi anladım ki, amcam bana balık yemeyi değil, balık tutmayı öğretiyormuş, amcam beni hayata hazırlıyormuş, amcam bana helâlinden yaşamayı öğretiyormuş…

Ve o gün bu gün, tam kırk yıldır amcamın sattırdığı simitlerin parasını yiyip yiyip bitiremiyorum…

Allah’ım cümle ölmüşlerimize ve amcama gani gani rahmet eylesin. Aziz ruhları şad olsun…