ESKİ TÜRKÜLER

Eski türkülerde bir zarafet, bir nezaket, bir nasihat, bir şeref, bir haysiyet, bir namus vardı.

Şimdikiler de ihanet, entrika, fuhşiyat, yalan dolan ne ararsanız barındırıyor sözlerinde.

Ve toplumun bilinç altına sismik şekilde sirayet edip yoldan, töreden, ahlaktan, kültürden koparıp kulaklarından zehirlenen, hiç bir kutsalı olmayan nesiller yetişmesine neden oluyor.

Şimdi sizlere Erzurum yöresine ait bir dönem Rahmetli Mükkerrem Kemertaş’ın da seslendirdiği, kaynaklarda anonim yada Aşık Tüccari olarak geçen, “GÜZELLER BEZENMİŞ TOYA GİDERLER” adlı nasihat kabilinde muhteşem bir türküyü paylaşıyorum:

Güzeller bezenmiş toya giderler
Sizlere emanet yar oynamasın
Ben bilirim rica minnet ederler
Yüngüllük edipte tez oynamasın

Komşular oturur size bakarlar
Gonca güller al yanağa takarlar
Sonra söyler başımıza kalkarlar
Dudağın altında dil oynamasın

TÜCCARİ sevmişim seni cananım
Sizlere kurbandır bu şirin canım
Demem oynamasın oynasın hanım
Karakaş altında göz oynamasın…

Evet, sevdiğini yada eşini bir düğüne gönderen bir yiğidin zarif ve naif şekilde nasihatı…

Eşini yada sevdiğini düğüne giden yaşı geçkin yol töre bilen kadınlara emanet edip, tebihde bulunuyor. Diyor ki; ” Sizlere emanet yâr oynamasın, demiyorum oynamasın, basitlik edip hemen oynamasın” yani biraz rica minnet etsinler…

Sonra yine devam ediyor;

“Komşular, el, âlem size bakarlar,
Gonca güller al yanağa takarlar,
Sonra dedikodu edip başımıza kalkarlar,
Dudağın altında dil oyanmasın” yani ağır ol çok konuşma…

Sonra yine devam ediyor;
“Demiyorum oynamasın oynasın hanım,
Karakaş altında göz oynamasın” yani gözlerinide baktığın yerden sakın…

Ne muhteşem değilmi sevgili gönül dostlarım?

Şimdi de “Arabada beş, yol da onbeş, eve gidersek bedava” Nasıl bir ahlâkı erezyondur?

Rabb’im geleceğimizi ve gençliğimizi korusun!

Hüseyin Karaca 23 Şubat 2025

EL HÜKMÜLİLLAH

Son dört yılım dört bin yıla eş oldu,
Annem gitti, babam gitti büyüdüm.
Yaşım elli iken doksan beş oldu,
Annem gitti, babam gitti büyüdüm.

Birisi götürdü saçımdan son siyahı mı,
Birisi siyaha çevirdi sabahlarımı,
Dünyanın figanı eyvahlarını,
Sırtıma verdiler şimdi büyüdüm.

Gölgeleri olsada bir nefeslensem,
Anne baba diye bir kez seslensem,
Birine naz edip birisine yaslansam,
Eyvallah ne çare ki şimdi büyüdüm.

Gittiler peş peşe bir eyvallah etmeden,
Hiç kimseye rica minnet etmeden,
İğne olup can yakmadan batmadan,
Bir tek beni yaktılar yeni büyüdüm.

Rahmet olsun her birine bin kere,
Giden gitti gelmez buna ne çare,
Emir büyük yerden, rıza kadere,
“Elhükmilillah” diyip diyip büyüdüm.

01 Kasım 2024 Hüseyin Karaca

KAYBOLDUM

Daldım gittim otuz sene evvele,
Gözlerinin siyahında kayboldum.
Bilemedim ne ara geldim bu hale,
Gidişinin eyvahında kayboldum.

Ah çekerdim, vah çekerdim uğruna,
Kim dayanırdı ki bu insafsız vurguna,
Şiir içip içip her gün oldum zilzurna,
Firkatinin sabahında kayboldum.

Seni kaybedince ben çok şey kaybettim,
Kendi karanlığımda kayboldum gittim,
Yazana değilde sebepkare kahrettim,
İsyankar oldum da günahım da kayboldum.

21 Haziran 2024 Hüseyin Karaca

TÜRKİYE ve TÜRKLÜK

Gündeme dair iki kelam:

Kendisine Türkiyeli
Deli demez vallah deli,
Ne mutlu Türküm diyeli,
Bir asırdan fazla oldu

Ne istersiniz vatandan,
Bedel ödeyip yatan dan,
Hokkabazdan şarlatandan,
Hesap sormak farz-ı kati oldu.

Ekmeğini yiyyip içip,
Nimetleriyle geçinip,
Türke çirkin gömlek biçip,
Yakasından tutan oldu.

Türklük, şereftir şandır,
Türk eşittir Müslümandır,
Ümmet için akan kandır,
Ekmeğini banan oldu.

İslamdır muhakak en ulu sancak,
Bu uğurda ölen Türklerdir ancak,
Ebediyen bu yurt Türkçü kalacak,
Aksini iddia edip mefta olanlar oldu.

İrili ufaklı hain ordusu,
Sarmış hepsini Türklük korkusu,
Hudutları kaplamış köpek kokusu,
Tasması elinde kalanlar oldu.

Su içtiği kabın içine edip,
Aynı suyu içer demi ne garip,
Sonrada kurt postuna gizlenip,
Çıkıp köpek gibi mızlayan oldu.

21 Haziran 2024 Hüseyin Karaca

AMCAM ve MUCİZE

✍️ AMCAM ve MUCİZE

Askerden yeni geldiğim yıldı, rahmetli amcam Dilovası’nda Çolakoğlu demir fabrikasında kendi arabasıyla çalışıyordu.

Erzurum’da kış şartları ağır olduğu için aynı fabrikada bana da iş ayarlayıp beni yanına çağırdı.

Amcamın çağrısına bigane kalmayıp bindim otobüse düzdoğru Gebze’ye gittim. Gittiğim günde hemen iş başı edip Enter marka bir kamyonda işe başladım…

Arabayla demir fabrikasında eriyen demirlerin atık maddesi olan cürufları fabrika dışında bulunan döküm alanına çekiyordum…

Dolu boş kantara girip kantar fişlerini biriktirip ay sonunda hesap görürdük….

Neyse, bir gün yine arabayı sıcak cüruf yükleyip kantara geldim, tam 18 ton civarında bir yük mevcuttu arabada, o teknolojide bir araç için fevkalade fazla bir yüktü…

Fabrikanın çıkışı bayağı bir dik rampa ve inişide öyle… Birinci vites rampayı ölü diri çıktım, tam inişe dönmek üzere 1. vitesten 2. vitese atacağım sırada vites kolu şanzımanın üzerindeki yuvadan çıkıp elimde kaldı. Araba 18 tonla yeniş aşağıya döndü ki sormayın gitsin… Vites yok, havalar boşaldı firen tutmuyor, elimde bir tek direksiyon kalmış…

Bu arada döküm alanı rampanın bitiminde sol tarafta, az ilerisi E 5 karayolu, eğer arabayı durduramayıp E 5’e çıksam su gibi akan yolda kaza değil katliam olacak!

Bir yandan bildiğim bütün duaları okuyor, diğer taraftan tabiri caizse gemiyi sağ selim bir şekilde limana çekmem gerekiyordu…

Rampanın bitimine yakın bir yerde yolun sağına hemüz yeni dökülmüş bir toprak yığını gözüme çarptı, hiç tereddüt etmeden direksiyonu kırdım toprak yığınına doğru. Araba öyle bir çarptı ki toprak yığınına, vücudum öyle bir çarptıki ön cama parişan oldum. Ama araba durmuş, ayaklarım titriyor bir türlü arabadan inemiyorum…

5-10 dakika sonra kendime gelip, hurda götüren bir arabaya binip fabrikaya gittim. Gece geç saatler olmasına rağmen amcam çalışıyordu… Amcama durumu anlattım, dediki; “Geç yat yat dinlen, yarın gider bakarız”

Sabah amcamın arabasıyla arabanın yanına gittik…

Amcam ellerini kaldırıp”Allah’ım sana şükürler olsun” dedi… Küçük bir şaşkınlık yaşadım, amcam, kazayı bu kadar ucuz atlattığımamı şükür etti, yoksa başka bir şeye mi diye…

Ve başladı konuşmaya:

“Hüseyin, iki gün önce arabayla bu toprağı döküm alanına götürüyorum, tam burada arabanın lastiği patladı kriko kaldırmayınca bende toprağın bir kısmını damper yapıp buraya boşalttım”

Belkide o lastik patladığında amcam ne kadar kızmıştır, yeğeninin ve bir sürü mahsunun hayatını kurtaracağını bilmeden…

Belkide “Sizin hayır sandığınız şer, şer sandığınız şeyde hayır vardır. Allah(c.c.) bilir, siz bilmezsiniz.” ayeti kerimesi ilham olmuştu amcama… Allah bilir…

Tam bir mucize yaşamıştık amca yeğen…

Hayatımın her alanında hep mucizem olmuştur amcam, ruhu şad, mekânı cennet olsun…

Rahmet, minnet ve büyük özlemle…

✍️ BIRAK YAŞASIN

Adamın biri Erzurum/Pasinlere (Hasankale’ye) gider. İşi her neyse halleder geriye dönmeye karar verir. Dönecek dönmesine de, tren bileti alacak parası yoktur.

Düşünür taşınır sonunda bir çıkış yolu bulur. Bir tane ocak tuğlası bulur, tuğlayı ezip toz haline getirir. Gazete kağıtlarının içerisine belli miktarlarda doldurduğu tuğla tozlarını pire ilacı diye satmaya karar verir.

Tren garında başlar bağırmaya: “Pire ilacı, pire ilacı diye…

Yaşlı bir amca birtane alıp adama sorar:

-Yiğenim, bu ilacı nasıl kullanacağız?

Adam cevap verir:

-Amca, pireyi yakalayacaksın, sağ yanının üzerine yatıracaksın, ayaklarını bağlayacakasın, bu tozdan pirenin gözüne iki damla dökeceksin. der…

Yaşlı adam yine devam eder

-Ölürmü yiğenim?

-Ölür amaca ölür

-Yiğenim ya ölmezsse?

Genç adam cevap verir

-Amca, eğer ölmezsse bırak yaşasın!

Bu gün vicdan sahibi sayfa arkadaşlarımdan birisinin bir paylaşımına denk geldim.

Kamusal alanda bir lambanın gece, gündüz fark etmeksizin aylarca yanması vicdanına dokunmuş. İdarecesinden tut hizmetlisine kadar ricada bulunmuş ama ne yazıkki lambayı söndürtürememiş… Paylaşımında yardım istiyor, “bu işi nasıl haldeyim” diye…

Pek tabi benimde hassas olduğum bir konu olduğu için hemen dikkatimi çekti…

Ne yazık ki benimde benzeri müşahedelerim olmuştur, lambayı gölgede bırakacak türden…

Lamba ve ötesi desek daha doğru olacak.

Neyse, arkadaşımın paylaşımının altına üsteki komik bir o kadar da ders niteliğinde ki diyaloğu yazıp ve altına şu notu düştüm.

“BIRAK YAŞASIN”

(Memleket yangın yeri, bırak o da yansın)

GÜZEL OLSUN

GÜZEL OLSUN!
Öyle özen göster ki toprağa taşa,
Bahçene diktiğin gül güzel olsun!
Üç günde yaşarsan erkekçe yaşa,
İçine düştüğün hâl güzel olsun!

Sevgide, saygıda, törede, dinde,
Namertlikte, mertlikte senin elinde,
Derya gibi akan insan selinde,
Üzerinde gittiğin yol güzel olsun!

Ölüm haktır, tatatacak bütün mahlukat,
Geçip gideceğiz bir gün muhakkak,
Bir defalık gidiş yiğitçe olmalı mutlak,
Uğruna öldüğün kul güzel olsun!

Zülmetme düşküne, üzme garibi,
Henüz dil yarasının yoktur tabibi,
Unutma onlarında var bir sahibi,
Akrep ten ödünç alma, dil güzel olsun!

Sevgi topla dağdan,taştan, bayırdan,
Baharda bağlardan, yazın çayırdan,
Her halinden razı olsun yaradan,
Uçup tünediğin dal güzel olsun..

Bağrına bas kokla sev sevdiğini,
Yüreğinde sakla özlediğini,
Münafık’a hayduda verme elini,
Uzanıp tutuğun el güzel olsun!

20 09 2023
Hüseyin Karaca

GÜZEL OLSUN…

GÜZEL OLSUN!

Öyle özen göster ki toprağa taşa,
Bahçene diktiğin gül güzel olsun!
Üç günde yaşarsan erkekçe yaşa,
İçine düştüğün hâl güzel olsun!

Sevgide, saygıda, törede, dinde,
Namertlikte, mertlikte senin elinde,
Derya gibi akan insan selinde,
Üzerinde gittiğin yol güzel olsun!

Ölüm haktır, tatatacak bütün mahlukat,
Geçip gideceğiz bir gün muhakkak,
Bir defalık gidiş yiğitçe olmalı mutlak,
Uğruna öldüğün kul güzel olsun!

Zülmetme düşküne, üzme garibi,
Henüz dil yarasının yoktur tabibi,
Unutma onlarında var bir sahibi,
Akrep ten ödünç alma, dil güzel olsun!

Sevgi topla dağdan,taştan, bayırdan,
Baharda bağlardan, yazın çayırdan,
Her halinden razı olsun yaradan,
Uçup tünediğin dal güzel olsun..

Bağrına bas kokla sev sevdiğini,
Yüreğinde sakla özlediğini,
Münafık’a hayduda verme elini,
Uzanıp tutuğun el güzel olsun!

20 09 2023
Hüseyin Karaca