TERZİ BABA…✍️

Terzi babanın şu meşhur hikâyesini bilir misiniz?

Adından da anlaşılacağı üzere Terzi Baba, Erzincan ilimizde yaşamış, mesleği terzilik olan evliyaullahtan bir zat…
Hatta Erzincan’da adına yapılmış bir camii de bulunuyor…

Rivayet odur ki; bir gün terzi babaya henüz yeni evlenmiş bir kadın dikkiş diktirmek için gider… Terzi baba işini yaparken genç kadın bir kabahat işler, af edersiniz gaz çıkarır.

Gelin işlemiş olduğu kabahaten dolayı öyle mahcup olur ki sormayın gitsin.

Tezi baba işini bitirdikten sonra gelin mahcup bir şekilde sorar:

-Terzi baba borcumuz nedir?

Bütün olan bitenin farkında olan Terzi baba, gelin mahcup olmasın diye sağır numası yapıp cevap verir:

-Kızım kulaklarım ağır işitiyor biraz sesli konuş…

Gelin oh diyerek derin bir nefes alır ve bütün tediğinliğini, mahcubiyetini Terzi babanın dükkanına bırakıp çıkar gider…

Şimdi bunu niye yazdım?

Gaz çıkarıyorsunuz duymamazlıktan geliyoruz, altınızı pisletiyorsunuz görmemezlikten geliyoruz, zannetmeyin duymuyor, görmüyoruz; biz, Terzi Baba adabı takınıyoruz, siz kendinizi kabahatsiz sanıyorsunuz…

Ortaya bir karışık, Osman Öztunç’un dediği gibi “Üzerine alanın”….

“Sözümüz meclisten dışarı haşa
Beyler gördük, efendiler tanıdık
Desen ar gelecek döle, uşağa
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Madem sordun ben de diyeyim amca
Af dileriz cemil cümleden önce
Velakin, velakin sohbete söze gelince
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Yeminliler bu milleti bölmeye
Karpuz gibi dilim dilim dilmeye
Dilinen parçaya pazar olmaya
Beyler gördük efendiler tanıdık

Yoklukla devleti kötürüm yapan
Milletin sırtına oturum yapan
Gelecek seçime yatırım yapan
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Çıkıp kürsülerden nutuk savuran
Konuşup meydanı kasıp kavuran
İnip Shakira’dan güzel kıvıran
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Cız etsin yüreğin diyeyim de cız
Her fırsatta alemin kızını taciz
Eder, eder kendi avradını ilgiden aciz
Beyler gördük, efendiler tanıdık

İş bulmaya gelen bayana dümdüz
Ya sarkıntılık var ya da tecavüz
Ne kadar bedava ne kadar ucuz
Beyler gördük efendiler tanıdık

Birbirine iftira baş döndüren
Ne yalanlar duydum kanı donduran
Yetimi kandıran dulu kandıran
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Burda olsalarda göstersem tek tek
Fakat sorun bunlar değil ki bir tek
Avradından başka herkese erkek
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Eveti unutup yes artık diyen
Nasıl tespit ettin pes artık diyen
Her doğru söylenmez sus artık diyen
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Mecburum demeye duyunuz bu şart
Bildiğiniz büyüklerin hepsi cart
Az da olsa mayadan mert oğlu mert
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Kimi yol tutturmuş adı humanist
Kimisi sosyalist
Kimisi faşist
Fakat ne hazindir
Çoğu satanist
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Duy beni ablası, babası, genci
Duyun ruhunuza geçsin bu sancı
Bazısı oğlancı bazı sübyancı
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Bu milletin diliysen yaz geç diyen
Değil isen sazından vazgeç diyen
Suçlu isem beni de ez geç diyen
Beyler gördük, efendiler tanıdık

Ey Osman’ı Osman yapan sevda ey
Izdırabın bile muhteşem bir şey
İnsan suretinde ya bilmiyom ki ney
Beyler gördük efendiler tanıdık”

DOĞA’NIN İNTİKAMI

Doğa’nın intikamı;

Hes yapıp dereleri kuruttunuz.

Irmaklara, çaylara fabrika atıklarını bağlayıp balıkları, kurbağaları ve bir sürü mikroorganizmayı öldürdünüz.

Tabiatta yüzlerce yıl kaybolmayacak çöplerinizi sorumsuzca dağlara, ormanlara, caddelere, sokaklara savurdunuz.

Ve tabiaatın ekolojik dengesini bozdunuz.

Sonuç:

Yangınlar, seller, depremler ve ismini dahi duymadığımız irili ufaklı felaketler zinciri….

Rabbimimin kainata koymuş olduğu nizamı altüst edip adını da “Allah’ın afeti” koydunuz.

Bence tüm bu yaşananlar “Allah’ın afeti” değil, insanoğlunun sorumsuzca bindiği geminin tabanını delmesidir.

Yaşanılabilir bir dünya için;
Hoşcakalmayı beceremediniz, biraz sorumluluk duygusuyla kalın…

EKONOMİNİN MİNİ KİTABI

Ekonominin kitabını yazmadım ama şuraya şu kıt aklımla bir kaç maddelik bir şeyler yazayım…

1.Başta Suriyeliler olmak üzere ülkemize illegal şekilde giriş yapmış mülteciler (ama)sız,(fakat)sız,(lakin) siz bir şekilde ülkelerine gönderilmeli. Çünkü bu bir milli beka sorunudur. Belki bu gün değil ama bir gün mutlaka kendi ülkelerine yaptıkları ihanetin benzerini güzel ülkemize yapmayacaklarının hiç bir garantisi yoktur. Ve üzülerek müşahede etmekteyiz ki; çoluk çocuğumuzun ırzına namusuna tasallut olmuş, canlarımıza, mallarımıza kast etmiş, yoğunlukla yaşadıkları bölgelerde yerel halka yaşamı zindan etmiş durumdadırlar…

Birde bunun sosyo, ekonomik ve kültürel boyutu var ki hakkında kitaplar yazılabilir. Sadece ekonomik boyutu yıllık Türk devletine milyon dolarlılarla ifade edilmektedir… Onun için herhangi bir duygusallığa kapılmadan, Ensar-Muhacir edebiyatı yapmadan ülkelerine gönderilmelidir… Sosyal ve Kültürel boyutu ayrıca ele alınması gerek bir konu.

2.Sosyal yardımlar sadece gerçek ihtiyaç sahipleri olan; dul,yetim,yaşlı ve sakat harici eli ayağı tutuğu halde ”Ekmek elden, su gölden” deyip hiç bir iş yapmayan, yada milyonları olduğu halde, üzerine mal varlığı göstermeyip fakir fukaranın hakkını gasp eden soyguncular tespit edilip hiç bir siyasi kaygıya kapılmadan derhal verilen yardımlar kesilmelip, gerçek hak sahiplerine verilmeli…

3.Ekip biçmediği halde köylere verilen arazi yardım paralarının nereye gittiğine dair bir denetim mekanizması oluşturulmalı. Eğer maksadına uygun şekilde kullanılmıyorsa, ki, iyi biliyorum kullanılmıyor, bu vurguna da bir şekilde son verilmeli..

4.Tarımda ve hayvancılıkta verilen devlet desteği aylık denetimler yapılarak sürekli kontrol altında tutulup, almış olduğu hibeyi ya da teşviki farklı amaçlarda kullananlardan misliyle geri alınmalı…
Gerçek manada Tarım ve hayvancılık yapan köylüye çiftçiye değil kredi hazinenin kapıları açılmalı… Bu ülkenin yeniden kalkınmasının tek formülü şimdilik tarım ve hayvancılık gibi gözükmektedir…

5. Özelikle ülkenin Güney Doğusunda kullanılan kaçak elektriğin, kayıp ve kaçak adı altında namuslu vatandaştan tahsil edilmesine derhal son verilmeli…

6.Özelikle hükümet üyelerinin ve bürokrasisinin ”Kendi işlerinde kendi mumunu, devlet işlerinde devlet mumunu” kullanmaları yasalarla sağlanıp bir denetim mekanizması oluşturulmalıdır…
Örnek: x kurumundaki müdür,amir,yönetici vesair devletin tahsis etmiş olduğu araç ve gereçleri katiyen devlet işleri dışarısında kullanmalarının önüne geçilmeli…

7.Başta belediyeler olmak üzere lüksten, israftan ve hemen hemen her makam sahibine araç tahsis etmekten acilen vaz geçilmeli…
Örnek: Kira bedelleri çok astronomik rakamlara kiralalanan araç filoları…

8.Kamu ihale yasası tekrar gözden geçirilip, sadece yandaşların değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin katılabileceği normlar oluşturulmalı… Doğrudan temin adı altında hak edene değil, ahbap çavuş ilişkisinden hareketle hak etmeyene verilmemeli…

9.Bütün siyasilerin birinci derece yakınları damatları,kardeşleri,çocukları her hangi bir kurum ve kuruluşta imtiyaz sahibi olmamalı ve siyasi ağırlığından dolayı bürokrasideki ekonomik işleyişi sekteye uğratılmamalı…

10.Siyasi partilerin secim yardımları kesinlikle kaldırılmalı… Milletten toplanan vergilerin seçim dönemlerinde siyasi partilerin seçim propagandası yapmak için hovardaca harcanmasının derhal önüne geçilmeli.

11.Devlet büyükleri başta HZ. Peygamber ve onun dört büyük halifesini örnek alıp devleti o şekilde idare etmeleri…
Yani; Devlet yönetimi ”Çalan el kızım Fatma’nın eli de olsa kesin” diyebilecek bir anlayış ve ahlaka dönüşmeli…

Benim aklıma gelenler bu kadar. Ben şöyleyim birisini, siz getirin gerisini…

KARA GÜN

25 Mart 2009 saat 15:30 gibi gelen bir telefon ruhumuzda ki sükûneti bir anda inanılmaz bir endişe ve hüzne sevk etmişti.Duyduklarımıza inanamamıştık.Telefonda ki ses liderimizin de  içerisinde bulunduğu helikopterin düştüğünü söylüyordu.Olmazdı olamazdı dakikalar ilerledikçe bu büyük depremin artçı sarsıntıları yerini gerçek bir depreme bırakacaktı.bizim kıyametimizdi bu doğruydu,liderimizin helikopteri düşmüştü.Endişeli bekleyişin başlangıcıydı bu biz yiğit adamın çıkıp geleceğini düşünüyorduk hep.Çünkü; O Muhsin başkandı.Ozan Arif in söylediği gibi” O KIRK ÇATAL YÜREKLİ MUHSİN BAŞKANDI”.O’nun bizzat bana söylemiş olduğu bir şey vardı:”ülkücü en olumsuz şartları kendi lehine çevirendir…”Bu cümle bir müzik sisteminde ki eko gibi kulaklarımda çınlamaktaydı.O gelecekti…O olumsuz şartları lehine çevirecekti…Yine saygıyla elini öpecektik,yine O gelecek diye günlerce uyku uyumayıp O’nu en güzel şekilde ağırlamak adına heyecandan kıpır kıpır olan yüreğimiz O’nu görünce yine yerinden fırlayacaktı.Bütün olumsuzluklara rağmen biz hiç ümidimizi kesmedik.Uykusuz geçen uzun üç gün sonrasında duyduklarımız bizi iki cihan serveri Hz. Peygamber Efendimizin vefatında ki Hz. Ömer’in psikolojisine sevk etmişti.Muhsin başkan öldü diyenlerin kanını içsem doymayacak bir haleti ruhiye içerisine girmiştim.   Ve o günlerin acı hatırasını dilediren yürek terenümüm.

Yirbeş mart kara gün karanında karası,

Bir katil dağ adı keş yükledi bize yası,

Yetim kaldı sahipsiz Türk ve İslam dünyası,

Sen dağ olsaydın zalim sen keş olmazdın,

Liderimi yutan kalleş olmazdın.

Kürşad’ın narasından farksızdı o haykırış,

O fatihti yavuzdu yok ki sende anlayış,

Vermedin koca üç gün bahanende kara kış,

Sen dağ olsydın zalim sen dağ olmazdın,

Liderim yutan kalleş olazdın.

Alperenlere karşı yaptın bütün fendini,

Adın gibi alçaksın ispat ettin kendini,

Toplanan milyonlar bildirdiler hadini,

Sen dağ olsaydın zalım sen dağ olmazdın,

Liderimi yutan kalleş olazdın.

Sen bizden çokmu sevdin vermedin bize üçgün,

Tanrı katında bayram melekler etti düğün,

Bu giden Türk hakanı ağladı üçüzelli milyon,

Sen dağ olsaydın zalim sen keşolazdın,

Liderim yutan kalleş olzadın.

Yetim bıraktın bizi ansızın bir kış günü,

Aldın sen neşemizi yükledin bize hüznü,

Rabbimde alsın senin baharını yazını,

Sen dağ olsaydın zalim sen keşolmzadın,

Liderimi yutan kalleş olmazdın.

Biliyorum canın yok ama yine kahpesin,

Liderimi almakmış senin niyetin kesin,

Bunca yıldır hiçbir gün duyulmadı ki sesin,

Sen dağ olsaydın zalim sen keşolazdın,

Liderim yutan kalleş olazdın.

Bekledik koca üçgün merhamete gelmedin,

Cattın hep kaşlarını bir saniye gülmedin,

Her gelene yol verdin bize geçit vermedin,

Sen dağ olasaydın zalim sen keş olmazdın,

Liderimi yutan kalleş olmazdın.

Gözlerin olsa senin gözlerini oyardım,

Gücüm yetseydi sana cehennme koyardım,

Canın olsaydı senin seni düşmamsayrdım,

Sen dağ olsaydın zalim sen keş olmazdın,

Liderimi yutan kalleş olmazdın.

Palandökene kar saçlarıma ak düşürdün Erzurum,

Yüreğime gam gözlerime yaş düşürdün Erzurum,

Zalime zevküsefa,yiğide yas düşürdün Erzurum,

Bakıra ondört ayar altına pas düşürdün Erzurum.

12 EYLÜL

Ve tarih yapılan hiç bir kahramalığı unutmadığı unutmayıp ödüllendirdiği gibi,yapılan hiç kahpeliğide unutmayıp derin hafızasında muhavaza edip günü zamanı gelince yaşıyorsa faillerinden,yaşamıyorsa sülbünden,sülalesinden gerekli hesabı soracaktır.!

12 Eylül 1980 Türk demokrasi tarihinin en utanç verici günüdür.!
12 Eylül 1980 Yaşanmış Eylüllerin en karanlığı ve en betbahıdır.!
12 Eylül 1980 Türk milletini içerisinde bulunduğu bu buhranlı günlerin tohumlarının serpildiği kahpelerin piç doğurmasının beklendiği gündür.!
12 Eylül 1980 zalimler için bahar,bizim için hazan mevsimidir.!
12 Eylül 1980 Vatanını sevenlerin Vatanıyla imtihan edildiği gündür.!
12 Eylül 1980 öyle bir işkenceye maruz kalıp Atatürk’üde ben öldürdüm dedirten gündür.!
12 Eylül 1980 Ülkücü hareketin mensuplarının Annesiyle,Babasıyla,Eşiyle,Dostuyla,Namusuyla,Şerefiyle imtihan edildiği gündür.!
12 Eylül 1980 Ruhunda,bedeninde bu ağır tranvaları yaşayan Ülküdaşlarımızın bu kara günleri ve mimarlarını unutmamak için kız çocuklarına “EYLÜL” ismini verdiği gündür.!
12 Eylül 1980 beşbine yakın Ülkü gülünün Selasının okunduğu gündür.!
Rabbim bir daha bizlere o kara Eylülleri yaşarmasın Rahmeti Rahmana kavuşmuş Şaadetle Şerereflenmiş tüm şehitlerimizi Rahmet,minnet ve şükranla anarken şu an hayatta olan tüm dava büyüklerimi vermiş oldukları mücadelenin büyüklüğünde saygı ve hürmetle selamlıyorum.!
Ne sizleri Unutacağız,nede Kahpe Eylülleri…!

BENİM DOĞRULARIM…

Doğrularımı yaşar,doğrularımı yazarım dostlar.!

Çünkü; Benim doğrularım Allah’ın rızasının dışına çıkmaz.! Hakkı gözetir,hakkı savunur,hakkın ve haklının yanında yer alır.!
Bu güne kadar güçün ve güçlünün yanında hiç bir zaman yer almamış; Maznum,mahsun ayakları çarıklı,pantolonu yamalıklı,elleri nasır tutmuş mukadesatcı kalbiyle beyni aynı eksende hareket eden,şeytani değil,her şeyi Rahmani tasavur eden kardeşlerimle kol,kola yürümeyi şeref adleden doğrularım vardır benim.!

Benim doğrularım; İki Cihan serveri Efendimiz Aleyüselatüvesalamın ahlaki değerleriyle ahlaklanmaktır.!

Benim doğrularım; Dostluktan yana söz olunca Hz.Abübekir Radiyallahu anh’yı Rahmetlle,minnetle ve şükranla anmaktır.!

Benim doğrularım; Adeletten söz olunca Hz.Öme’rin Radiyallahu anh’nın haleti-ruhüyesine bürünmektir.!

Benim doğrularım; Yiğitlikten söz olunca kim var dendiğinde sağına soluna bakmadan ben varım diye bilen Hz.Ali “Kerremallahü veche” bin kez daha imrenmek ve ahret komşuluğu dilemektir.!

Benim doğrularım; Şeytani vesveselerin ve heveslerin hükümran olduğu günümüzde;Edebinden ötürü,heyasından ötür bu dünyada iken Cennetle müjdelenen Edep incisi Hz.Osman Radiyallahu anh’ı Rahmetle anıp bu dünyada Rabbim nasip etmedi abedi alamde onunla olmayı yeğlemektir.!

Benim doğrularım; Altıyüz yıl dünyayı adeletle hükmeden ecdadımın ilkeleriyle hareket etmektir.!

Benim doğrularım; Abd ve Ab nin karşısında diz çökmek değil yönümü Türk ve İslam alemine dönmektir.!

Benim doğrularım; Doğu Türkistan’da Musul’da Kerkük’te Karabağ’da Cecenistan’da zülüm altındaki kardeşlerimize göstermiş olduğumuz hasasiyeti Filistin’de Suriye’de,Mianmar’da Arakan’da zülüm altındaki Ümmedi Muhamede reva görülen zulmü hiç bir ayrım gözetmeden yüreğimde aynı hasasiyetle hissetmektir.!

Benim doğrularım; Kardeşlik türküleri söyleyip,kalleşlik seneryoları çizenlere Yavuz Sultan Selim gibi baş kaldırmaktır.!

Benim Doğrularım; Bin yıldır bu toprakları Vatan bu Milleti kardeş diye bildiklerimizin arkadan hancerlemelerine Milli bir reflekstir.!

Benim doğrularım; Türk Cihan hakimiyeti İlay-ı Kelimetullah Nizamı Alem gibi bir ulvi davayı son nefes son damla kana kadar savunup arkasında durmaktır.!

Benim doğrularım; “Emrolunduğun Gibi Dosdoğru Ol”
(Hud: 112) Ayeti kerimesine paralel bir yaşam tarzıdır.!

Benim doğrularım; ”Hubbu’l-vatan min el-iman” hadis-i şerif’ine mazhar
olmaktır.!

Benim doğrularım; Ruhumu ve nefsimi İnanmış olduğum Allah(cc) davasına rağm etmektir.!

Benim doğrularım; İnandığın değerler uğruna Kerbela’da Şehit olmayı göze alamıyorsan Erzurum’da Hüseyin olmanın hiç bir manası yoktur.! Diyip Hüseyn-i bir Tavır takınmaktır.!

Atilla AĞRILI’nın Gönül penceresinden Erzurum… Eminim Erzurum’u hiç böyle okumadınız.

“ERZURUM” BUNDAN DAHA BÜYÜK AD VARMI?

Erzurum adı; Sıladır, kordur, ulu dağlardır. Aziziye, Palandöken, Top dağı, Allahuekberdir.

Dedem şehit, doksan üç harbi, on iki Mart, hürriyet, cumhuriyettir. Ölüp ölüp dirilmek, vatan toprağını kanla sulamak, düşmana mezar demektir.

Şehitler yatağı, mücahitler otağı, gazilerin bulunduğu kahramanlar demektir.

Yiğitlerin harmanı, bahadırların kalesi, koç yiğitlerin meydanı, cengâverlerin cennet makamıdır. Kafkas yanın yolu, Fırat’ın coşkunluğu, Murat’ın kaynağı… Geçmiş ölümlerin, kıyımların, yıkımların, açlık ve sefaletin acısıdır.

Erzurum; Şerefli şanlı zafer günü, tarihin dünüdür. Esaret zincirlerinin kırıldığı, Cumhuriyetin kurulduğu bugündür. Görmeden, yaşamadan, tanımadan kabul edilendir.

Tarihi dokunun, haz ve onurun, Dadaşın, Barın, şiirin ve şairin kendisidir.

Çetin savaşların, unutulmaz destanların, çift başlı kartalların, bir garip sevdaların yaşadığıdır.

Manilerin, türkülerin, ağıtların, çarşı pazarların… Hayat felsefeleri’ inin, maddi ve manevi temizliğin berraklığıdır.

Beyazın, güzelin ve masumun saflığıdır. Sevgidir, duygudur. Edepli, erkânlı insandır. Feleği hicveylemiş Nef’i nin, ah çekip yollara düşen Emrah’ın… Dertli Keremin, Hâk diyen Sümmâni’nin özüdür.

Gönüllerin sesi, ilham aldığımız baş yastık, duygularımızın oluştuğu ailedir. Geleneklere bağlılığın, ehl-i imanın, hayâ duymanın, edepli olmanın, hayrın ve bereketin adıdır. Gönüllerde yer edenlerin, Fukara gönülleri gülşen edenlerin, pirlere hürmet edenlerin, dua almaya gayret edenlerin, Mevla’ya emanet edenlerin dergâhıdır.

Ayağa giyilen Cıstiğin, Zığvanın, Yelek üstü Gazekinin, hartı denen palto’nun… Keyifli günlerin, doyulmaz zevklerin, hayallerin bir başka bahara kaldığıdır.

Palandökende ki Zambağın, Eğerlide ki Kardelenin, Top dağında ki Çiğdemin, Öpüp yüzümüzü sürdüğümüz topraktır. Kol kola, omuz omuza Hoş bileziğin, Tamzaranın, Baş barın, Bar başının, Poççik’in… Hıngelin, Çortutunun, haşılın, hasıtanın, cılbıranın, herlenin, sironun, gavutun, çırtmanın, löbyenin, tıs üvezin tadıdır.

Terbiye ve eğitimin, sevginin ve saygının, yoksulun, düşkünün… Yetimin, kimsesizin, korunup kollanmanın yoludur. Zurna’nın inceden ince içimize döküldüğü, Davul’un bize güç verdiği, Teyyy diye atılan nağranın sesidir.

Çay’ın tutku olduğu, tazelendikçe ömrün uzadığı, kıtlama şekerin dil üstünde tutulduğu, semaverlerin dizildiği, özlemlerin duyulduğudur. Ana yurdudur. Baba yurdudur.

Türli tevir şeylerin olduğu, bizim olan her şeyimizin sessizce, fütursuzca, işgüzarca, kaybolduğu… Eski mahallelerin şimdilerde arandığı memlekettir. Erzurum adının büyüklüğünü unutanların, şahsi ikbal peşinde koşanların… Erzurum isminin, siyaset üstü olduğunu anlamayanların yok olduğu şehirdir.

Erzurum adı büyüktür. Bundan daha güzeli yoktur.

Teşekkürler kıymetli hocam Atilla AĞRILI

ÂRŞ-I ÂLÂ TİTRİYOR…!

Şimdi siz bu yazıyı okurken, Doğu Türkistan’da eşinin,çocuğunun,annesinin,babasının,kardeşinin,ninesinin,dedesinin gözü önünde bir namus daha kirletildi…!

Şimdi siz bu yazıyı okurken, bir Müslüman Türk daha akla hayale sığmayacak işkencelerle hayata veda etti…!

Şimdi siz bu yazıyı okurken, günahsız bebelerin kelebek kadar kısa ömürleri kızıl Çin çizmeleri altında ezilerek hayattan koparıldı…!

Şimdi siz bu yazıyı okurken, hamile kadınların karnındaki çocuklar canlı canlı kesilip çıkartılarak Çin mutfağında Allah’sızların alemlerine meze oldu…!

Şimdi siz bu yazıyı okurken, Müslüman Türk kanı oluk oluk ata yurdun Osman Batur’suz topraklarını suluyor…!

Şimdi siz bu yazıyı okurken, bırakın gülmeyi tebessüm bile edemiyorum, utanıyorum, sıkılıyorum…!

Şimdi siz bu yazıyı okurken, Çin zindanlarında Ebu gureyfp ceza evinde yapılan aşağılık işkencelerin misli ile muamele gören Müslüman Türk’ün feryatları Çin seddinin duvarlarında yankılanıyor….!

Şimdi siz bu yazıyı okurken, Mazlum feryatları kulaklarımı tırmalıyor,elimden bir şey gelmemenin aczi yetiyle yanıp yanıp kahroluyorum…!

Şimdi siz bu yazıyı okurken, Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti Çin’den alçakları bir avuç dolar için sus pus, kıllarını dahi kıpırdatmıyorlar…!

En önemlisi ne biliyor musunuz…?

Siz bu yazıyı okurken Ârş-I Âlâ titriyor Ârş-ı Âlâ….!!!

Allah’ın laneti tüm zalimlerin üzerine olsun.

SATIN ALINMAMANIN BEDELİNİ, ŞEHADETLE TAÇLANDIRAN ADAM…!

Satın alamadılar…!
Çünkü; Sağında,solunda,arkasında,önünde fiyat etiketi yoktu.

Satın alamadılar…!
Çünkü; Şerefli bir geçmişi,şanlı bir hikayesi vardı.

Satın alamadılar…!
Çünkü; Samimi bir mümin, samimi bir Türk’tü.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, topu aldığında taca atmayı bilmezdi, direkt kaleye atardı.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, ”Bir saniyesine dahi hakim olamayacağınız bir hayat için fırıldak olmaya gerek yok” diyen adamdı.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, ”İnanmadığım yolda milyonlarla yürüyeceğime,inandığım yolda tek başıma yürürüm” diyen liderdi.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, ”Zulüm Azrail olsa da hep hakkı tutacağım. Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir” derdi.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, Zor yola kolay insanlarla çıkılmayacağını bilirdi.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, çok büyük çillerden geçmiş, ”Çektiğim çile,inandığım Dava içindir” kelamının sahibi idi.

Satın alamadılar…!
Çünkü; ”Ben toprağı saksıda, köylüyü sinemada, çileyi edebiyat kitaplarında okumadım.İçinde yaşadım , içinden geldim.” O, bu milletin tam kendisiydi.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, ”Vatan sevmenin çilesini biz çektik,edebiyatını onlar yapıyor” dedikleriyle kol kola giremezdi.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, ”Firavun’a karşı çıkmak yetmez, Musa’nın yanında olmak gerekir.” firavunun yanında yer almadı.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, Namlusunu millete çeviren tanka selam durmadı.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, ”Ben Avrupa Birliği kapısında zorlanan, aşağılanan Türkiye istemiyorum. Ben kendi medeniyetimle olurum. Ben yeniden Tük-İslam medeniyetinin inşaatını istiyorum.” diyerek bir ömür sürdü.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O,”Ben Türk’üm, Türk esir olmaz. Ben Türk’üm, Türk Devletsiz olmaz. Ben Türk’üm, Türk Bayraksız olmaz. Ben Türk’üm, Türk Ezansız olmaz. Ben Türk’üm, Türk Hürriyetsiz olmaz.” diyerek bir millette milli ve manevi sınırlar çizdi.

Satın alamadılar…!
Çünkü; O, ”Barzani’yi kırmızı halılarla karşılayanlara inat; ”Barzani’yi Diyarbakır’da yargılar, Habur’da asarız.” dedi.

Velhasıl. partisine dört bakanlık teklif ettiler satın alamadılar.
Zamanın güçlü basın yayın organları ”Seni Türkiye’nin bir numarası yapalım” dediler satın alamadılar. Dünyanın egemen güçleri ayağına gelip neler vadettiler neler satın alamadılar.

Alamadılar…!
Alamadılar…!
Alamadılar…!

Ve çakallar bir Anadolu Arslanını,kahpece,vahşice Şehit ettiler…!

Bu dünyadan satın alınamayan bir yiğit geçti Adı: Muhsin Yazıcıoğlu kabri nur,mekanı Cennet olsun.

21 Mart Yaklaşırken NEVRUZ

21 MART YAKLAŞIRKEN NEVRUZ

Nevruz, Türk’lerin Ergenekondan çıkışıdır.Nevruz,Türk’lerin ilk bayramıdır.Nevruz, Türk’lükte bahar bayramıdır. Nevruz,Türk’lerin gün dönümü,yılbaşısıdır.

Nevruz bazı terörist gurupların siyasi malzemesi haline gelmiş bulunması Türk millettinin kendi kültürüne sahip çıkmayışındandır. Boynu bükük yetim,sahipsiz kalmışmışlığı basiretsiz yöneticilerin eseridir. Nevruz oysa ki orta Asya’ya Türkler tarafından yayılmıştır.! “Bilelim ki, ”Kendi benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerin şikârıdır”,Adriyatik’ten çin seddine kadar olan Türk coğrafyasında çok canlı bir şekilde kutlanan Nevruz üzülerek ifade etmem gerekiyor ki Anadolu coğrafyasında unutulmaya yüz tutmuştur. İşte bu açıdan ele alındığında Türk kültürünün temel taşlarından birisi sayılan NevruzTürk milletinin birlik ve beraberliğinin kuvvetlenmesine, kardeşlik ve dostluk ilişkilerinin pekişmesine hizmet eden önemli günlerdendir. Bizim olana sahip çıkmayışımız pusuda yatan Vatan,bayrak,din,ezan düşmanlarının iştahını kabartarak bu önemli tarihleri kendilerine bir istismar alanı oluşturmak kaydıyla bizim; bu ve benzeri değerlerimiz üzerinde tepinip ve sahipleniyorlar. Adamlar makarnalarını bile tescilletirken, biz çok önemli kültür miraslarımız a sahip çıkmayarak rezil, rüsva ediyoruz.

Nevruz sadece bunlardan bir tanesi. Oysaki bu organizasyonlar devlet eliyle her ilde,her ilçede,her beldede, her köyde kuvvetli bir şekilde organize edlip kutlanmalıdır diye düşünüyorum. Bilge Kağan’ın dediği gibi; ”Ey Türk! titre ve kendine dön” dediği günden beri sadece ”Titriyoruz” bir türlü kendimize dönemiyoruz. Artık titremeyi bırakıp kendimize dönme zamanıdır. Bu dilek ve temennilerimle büyük Türk dünyasının Nevruz bayramını tebrik eder selam, saygı ve muhabbetlerimi sunarım.