Adamın biri Erzurum/Pasinlere (Hasankale’ye) gider. İşi her neyse halleder geriye dönmeye karar verir. Dönecek dönmesine de, tren bileti alacak parası yoktur.
Düşünür taşınır sonunda bir çıkış yolu bulur. Bir tane ocak tuğlası bulur, tuğlayı ezip toz haline getirir. Gazete kağıtlarının içerisine belli miktarlarda doldurduğu tuğla tozlarını pire ilacı diye satmaya karar verir.
Tren garında başlar bağırmaya: “Pire ilacı, pire ilacı diye…
Yaşlı bir amca birtane alıp adama sorar:
-Yiğenim, bu ilacı nasıl kullanacağız?
Adam cevap verir:
-Amca, pireyi yakalayacaksın, sağ yanının üzerine yatıracaksın, ayaklarını bağlayacakasın, bu tozdan pirenin gözüne iki damla dökeceksin. der…
Yaşlı adam yine devam eder
-Ölürmü yiğenim?
-Ölür amaca ölür
-Yiğenim ya ölmezsse?
Genç adam cevap verir
-Amca, eğer ölmezsse bırak yaşasın!
Bu gün vicdan sahibi sayfa arkadaşlarımdan birisinin bir paylaşımına denk geldim.
Kamusal alanda bir lambanın gece, gündüz fark etmeksizin aylarca yanması vicdanına dokunmuş. İdarecesinden tut hizmetlisine kadar ricada bulunmuş ama ne yazıkki lambayı söndürtürememiş… Paylaşımında yardım istiyor, “bu işi nasıl haldeyim” diye…
Pek tabi benimde hassas olduğum bir konu olduğu için hemen dikkatimi çekti…
Ne yazık ki benimde benzeri müşahedelerim olmuştur, lambayı gölgede bırakacak türden…
Lamba ve ötesi desek daha doğru olacak.
Neyse, arkadaşımın paylaşımının altına üsteki komik bir o kadar da ders niteliğinde ki diyaloğu yazıp ve altına şu notu düştüm.
“BIRAK YAŞASIN”
(Memleket yangın yeri, bırak o da yansın)